Fiyat Avantajımızı Kaybettik
Bir taraftan, tüm dünyayı etkileyen pandemi, farklı coğrafyalarda çıkan savaşlar, devletler arası anlaşmazlıklar ve bunların sosyal ve ekonomik alanlarda oluşturduğu krizler, darboğazlar. Tüm dünyayı, tüm sektörlerde olumsuz etkileyen bu gelişmeler, dünya tekstil ve moda endüstrisini de çok olumsuz etkiledi. İnsanlar, daralan ekonomik satın alma güçlerinin olumsuz etkisi ile daha az almaya ve tüketmeye yöneldiler. Temel tüketim ürünleri olan beslenme ve sağlık ürünleri dışındaki diğer tüm ürünler, gerekmedikçe alınmayan, lüks tüketim kategorisine girmeye başladı. Özellikle tekstil ve moda sektöründe, insanlar ihtiyaç analizlerini daha sıkı denetleyerek yapmaya başladılar. Bu da pazarda ciddi bir daralmaya sebep oldu. Hızlı moda endüstrisinin kilit oyuncuları hem ürün tiplerinde hem ürün adetlerinde daralmaya gittiler, bunun doğal sonucu olarak da satın alma bütçelerinde negatif yönde ciddi revizyona gitmek zorunda kaldılar. Bunu yaparken, mağaza sayısı, çalışan sayısı gibi operasyonel alanlarda da daralma yönlü tedbirler alanlar oldu. Diğer taraftan, tüm dünyada bu olup bitenler, Türkiye’nin ihracatında önemli payı olan Türk tekstil ve moda endüstrisini de olumsuz yönde ciddi etkiledi. Daralan satın alma bütçeleri, konfeksiyon sektöründe ciddi kapasite boşluklarına neden oldu. Rusya üzerinden gelen konfeksiyon talepleri, bu kapasite boşluğunu bir nebze olsun hafifletse de, özellikle Avrupa ve Amerika’nın hızlı moda devlerine, kısa terminlerle ürün temin etmeye alışmış, bu sebeple de kapasite ve işgücü seviyesini yıllar içinde artırmış konfeksiyoncularımıza, Rusya’dan gelen konfeksiyon talepleri, kapasite boşluklarını telafi etmeye yeterli olamadı. Bunun zincirleme etkileri kumaş, aksesuar, iplik ve elyaf sektörlerinde de görüldü ve bugünkü noktaya gelindi. Tüm dünyadaki talep daralması, iç pazardaki nihai tüketicilerde de görüldü, mağaza trafikleri düştü, çocuk ürünleri dışındaki tüm ürün gruplarında satış adetleri ciddi oranda düşerek, yerli markalarımızın da satın alma bütçelerinde ciddi daralmaya gitmesine sebep oldu.
Türkiye’de yaşanan enflasyonist hareket, tüm üretim maliyet kalemlerinde ciddi artışlara sebep oldu. Bu durum, yaşanan enflasyon artışlarının normale dönmeye başladığı yurtdışı pazarlarda anlaşılamadı ve çoğu kez Türkiye’deki maliyet artışlarını müşterilerimize anlatamaz noktaya geldik. Pandemi ile başlayan, savaşlarla devam eden ve tüm dünyayı etkisi altına alan “ihtiyacın kadar al, daha az tüket” tüketici davranışı kalıcı hale geldi ve buna paralel olarak daralmış taleplere, maliyetlerimizdeki sürekli artışlar sebebi ile istediğimiz yanıtları veremedik, veremiyoruz. Fiyat ve termin avantajlarımızı kaybettik. Daralan kapasiteler, kapanan ya da faaliyetine geçici süre ara veren işletmeler sebebi ile özellikle hızlı moda oyuncularının termin avantajı sebebi ile Türkiye’yi üretim noktası olarak görme devri, maalesef “duraklama ve gerileme devrine” girmiştir. Sancılı ve belki de üretici pazarında süzülmelerin yaşanabileceği yollar bunlar. Bu durumdan çıkmanın yolları elbette var. Her şeyden önce, Türkiye ihracat potansiyelinin önemli bir parçası olan Tekstil sektörüne, devletimizin her zamankinden daha çok el vermesi, desteklemesi, mevcut desteklerini artırması gerekiyor. Özellikle üretim maliyet kalemleri üzerinden alınan vergilerde indirim beklentimiz var. İşgücü maliyetlerindeki artış, enflasyonist yapı sebebi ile kaçınılmaz. Bu noktada, işgücünün yaşam standardını koruyacak maaş artışları kaçınılmaz iken ve işveren bu noktaya duyarsız kalamazken, devletimizin özellikle işgücü maliyetleri üzerindeki vergi yükünü bir nebze azaltması, hepimize bir nefes verir. Bunun yanında, biz tekstil sanayicilerine düşen en önemli görevlerin başında, kapasite artırma konusunda göstermiş olduğumuz çabanın daha fazlasını, üretim kalitesi ve çeşitliğini artırmak ve markalaşmaya yönelmek konusunda da göstermek olduğunu düşünüyoruz. Tüketiciye iyice yerleşen, özellikle yeni jenerasyon genç tüketicilerde de gördüğümüz “sadece ve gerekiyorsa al, az al, kaliteli ve uzun ömürlü al” mottosunu, üretim ve ürün çeşitliliğimizde kendimize rehber edinip, katma değerli ve kaliteli ürün üretmek konusunda, teknoloji ve işgücü altyapımızı güçlendirmek, seri imalat ile sürümden kazanıldığı sanılan “basic” ürün üretme alışkanlığımızdan kurtulmamız gerekiyor. Yeşil enerjinin en temiz ve ucuz enerji olduğunu unutmayarak, devletimizin de bu alanda kendini güçlendirmeye gönüllü tekstil üreticilerini teşvik edici atacağı adımlarla, üretim maliyetlerinde bizlere ciddi sıkıntılar oluşturan enerji maliyetlerinde de iyileştirmeler mümkün. Tabii ki tüm bu çözümler, sağlam altyapılar üzerine kurulmuş, kendinden ve ne yapmak istediğinden emin, günlük değişen popülist yaklaşımlarla yolunu sürekli rüzgarın yönüne göre değiştirmeyen, kısacası son derece oynak zeminli tekstil ve moda dünyasında orta ve uzun vadeli stratejik planlarla hareket eden, sermayesine günlük değişimlerle zarar vermeyen işletmelerimiz için mümkün.
Uzak Doğu, hiç olmadığı kadar agresif bir şekilde karşımıza çıkıyor. Yıllardır kapasitelerinin çok büyük bir bölümünü ayırdıkları Amerika pazarında, son 2 yılda yaşadıkları olumsuzluklar, iki ülke arasında değişen pamuk ve pamuklu ürün regülasyonları, kapasitelerinde ciddi bir boşluklar oluşmasına sebep oldu. Bunun sonucu olarak da, uzun zamandır çok agresif olmadıkları Avrupa pazarına yüzlerini döndüler ve hem fiyatlarda takındıkları agresif tutum, hem de Uzak Doğu ile Avrupa arasındaki taşımacılık maliyetlerindeki ciddi düşüş ve taşıma süresini azaltan çözümleri ile, Avrupa’nın, özellikle hızlı moda koleksiyonlarında fiyat olarak olmasa da termin olarak çözüm ortağı olarak gördüğü Türkiye’den, zaten azalttığı alımlarını daha da azaltmasına, bazı üretim programlarının ülkemizden kaçmasına sebep oldular. Peki biz, bizden kaçan bu Avrupa programlarının yerine, Uzak Doğudan çıkan Amerika pazarı programlarını kendimize çekebildik mi? Maalesef istenen ölçüde değil. Orta Amerika, ABD pazarı için kısa vadede bir çözüm ama orta ve uzun vadeli partner olamayacak kadar geleceğe birlikte yürümekten, kaliteden ve hammaddeden uzaklar. Dolayısı ile deniz aşırı üretime muhtaç bir pazar ABD. Halihazırda Fas, Ürdün, Mısır gibi ABD ile ticari anlaşmaları, vergi muafiyetleri ya da çeşitli seviyelerde vergi düzenlemeleri olan destinasyonlar çözüm ortağı gibi gözüküyor. Durum böyle iken, ABD pazarına karşı bizim de agresif bir tutum takınmamız, sabırla ama ciddi üretim /ürün ve servis politikalarıyla “bu pazarda bizde hiç olmadığı kadar güçlü ve ciddi olarak varız” mesajını vermemiz ve bu pazara istikrarlı ve ısrarlı servis vermemiz gerektiği kanaatindeyiz. Sürdürülebilirlik tüm dünyada çok önem verilen bir konu ve sektörümüzü de doğrudan ilgilendiriyor. Dünyada, çevre ve insan sağlığına direkt etkisi olan 3 ana sektörden bir tanesinde faaliyet gösterirken, bu alanlarda atılan olumlu adımlara ve düzenlemelere kayıtsız kalmamamız düşünülemez. İşletmemizde, sürdürülebilirlik özelliği olan hammadde ve kimyasal kullanımından, tüm üretim ve idari süreçlerin sürdürülebilir ve izlenebilir olmasına kadar, bu alanda ilk adımları atan firmalardan biriyiz. Kullandığı enerjinin bir kısmını üreten, enerji ve su tasarruflu cihazlar, prosesler kullanan bir işletmeye, kullandığı sarf malzemelerinden şirket araçlarına kadar tasarruf ve yeşil enerji/malzeme kullanımını ilke edinmiş bir idari yapıya sahibiz. Karbon ayak izi değerimiz, hesaplanması, sürekli iyileştirilmesi ile ilgili çalışmalarımıza başladık, bu alanda kendi bünyemizdeki kalite güvence birimimizin önderliğinde ve danışmanlarımızla, hızla yol alıyoruz.
2024 yılının Tekstil sektörü açısında hem ülkemizde hem de tüm dünyada, 2023 yılından daha pozitif geçeceği ile ilgili bir öngörümüz maalesef yok. Tüm dünyada ekonomik istikrarsızlık yerini durağanlığa sevk etse de tüketici davranışları üzerinde oluşturduğu değişimin kalıcı olduğu kanaatindeyiz. Bu sebeple, geçtiğimiz yıllardaki talep artışlarının artık aynı seviyelerde olmayacağını, oluşan taleplerin az ama katma değerli ürünlere yönelik olacağını, basic hızlı tüketim ürünlerinin Türkiye’den tedarik edilmesi taleplerin azalmaya devam edeceğini düşünmekteyiz. Bu sebeple hızla yeni tekstil tüketici davranışlarına, tüketici beklentilerine ve çevresel/insani düzenlemelere, mutabakatlara uyum sağlamalı, üretim hatları, işgücü, ürün, hammadde ve mantalite olarak kendimizi bu yeni tekstil dünyası ve taleplerine adapte etmeliyiz. Bu alanlarda pozitif adımlar atmaya başlamış, süreci önceden görüp belli bir yol almış firmalarımız için, 2024 yılının ilk yarısı ya da en geç 3. Çeyreğinden sonrasını daha pozitif görüyoruz. Tabii ki yine tüm dünyayı etkileyebilecek, sağlık / sosyal /ekonomik /politik buhranlar oluşturulmaz ve yaşatılmazsa.